{ margin-top:0px; position: relative; top: -50px; }
Related Posts Widget for Blogs by LinkWithin

Oysa Senin İçin

Gönderen Yazmak Keyiftir 26.08.2009 Circa

Yağmur denilince, neden hep Sonbahar gelir akla ?. Yaz yağmurları uçarı, geçici olduğundan mı ?. Mevsim Yaz, ama yağmur yağıyor şimdi. Hem de soğuk soğuk. Damlaların cama çarpıp kayışlarını duyuyor. O minicik damlalar birer soru olup pervaza iniyorlar. Bir kalem bir de kağıt alıp pencerenin önüne oturuyor ve yazıyor.

İnsan yolcu mu olmalı ? Yoksa hancı mı ? Gitmekle, kalmak gibi mi ?
Ben yolcu olmayı seçmiştim. Elimde valizim, ordan oraya, nereye gitsem bulduklarımı biriktiriyordum. Bir koleksiyoncu gibi senin için. Belki de deli gelin kızın çeyizi misali. Tek bahar seninle olsun, değerini bileyim diyerek. İlkbaharı yapayım çabasıyla hep Sonbaharda gezmişim. O güz, zorluklarından sebep ayaklarım uzun yo
llara dayanıklı olmuştu ve yüreğim kıymetini bilecekti senin getirdiğin ışığın, güneşin. Kuzeyim sendin ya, benim. Rüzgarlarda seni koklayarak yol almıştım. Karanlık gecelerde yıldızdın. Biliyordum, oraya yol alıyordum. Umuttu, cılız ayaklarıma o uzun yollar için güç veren. Bir gün durdum ve baktım valizin içindekilerine. Eskimiş, eprimiş, kullanılamaz haldeler. Ben biriktirdiğimi zannediyordum. Eksiliyorlarmış meğer. Oysa valizim sağlamdı benim. Sıkı sıkıya tutmuş, hiç mi hiç bırakmamış, yanımdan ayırmamıştım. Nasıl da titiz davranmıştım ona. Hiç bir şey eksik olmamalıydı. Senin, tam ve bütün olman için. Biliyordum ki; eksiklik naçar bırakır, bütünlemezdi. Gözlerimle görüp saklamıştım her bir görüntüyü . Aynı bir film üzerine kayıt edip makaraya sarar gibi. Sonra bir gün sana; o makarayı beynime takıp bir sinema makinesi gibi gözlerimle bir perdede oynatmak için. Senin eksik ve yarım kalmaman için. Ama şimdi bakıyorumda, sisler var, eksik parçalar, bozuk kareler makaradaki filmde. Eczaları yitip gitmiş. Tamir edilemez, geri döndürülemez haldeler. Kartpostallar nasıl da silikleşmişler. Mektuplar, sapsarı kuru yapraklar gibi. Saçlarına tutturmak için, gökkuşakları vardı ovalardan topladığım. Uçları boynundan geçip göğüslerine dökülecek. Bir de geçtiğim zamanların yağmurlarından su taneleri. Hepsi yitmişler. Ben mi bakma yı bilemedim onlara ? Yanlış mı öğrenmiştim onları iyi durumda tutmayı?
Yoksa ? hiç mi hiç hesaba katmadığım o sinsi el. Zaman mı ? hepsini birden; ben çoğalıyor zannederken alıp götürüyor, eksiltiyordu. Nasıl da hırpalanmışlar. Tanınmayacak haldeler. Sanki ben onlara hiç özen göstermemişim gibi. Bir rüzgar esse, un ufak olup, uçup gidecekler. Renkliler yada renkleri olduğunu zannediyordum. Hepsi siyah beyazmış meğer.
Şimdi durdum.
Bak ! İşte !
Mevsim de yokmuş. Sonbahar bile değil. Siyah Beyaz bile yok renk adına. Işık
ta yok. Doğru ve yanlışında olmadığı bir yerdeyim. El yordamı ile, o dolu zannettiğim boş valizin üstüne oturdum karanlıkta.
Yoksa hancı mı olmalıydım ? "Buradayım,arayan bulur" diyerek. Oysa bana, sevgi, aşk emek ister, oya gibi işlemek gerekliliğini belletmişlerdi o günü haketmek için. Seni haketmek için. Ustam da, onun ustası da yanlış mı bellemişti ?
Yolculuğumda hep etrafıma baktım. Dikkatliydim. İçim "O mu ?" dedi, her yeni yüzde. Belki o didinme arasında ben değişmiştim de sen mi beni tanıyamamıştın ? Hancı olsaydım eğer, her kapı çalınışında içim kopacaktı geleni sen zannederek. Çabam sadece kapıyı açıp açmamak olacaktı. İstemedim. Senin için alın terim olsundu. Gayretkeş olmayı seçmiştim. Fakat çaba, yavaş yavaş renkleri soldurup Siyah Beyaz ediyormuş. Çölleştiriyormuş.
Belki de r
enkleri yok eden hiç bir şey yok. Ben hep Siyah Beyaz dım. Hep çöldüm de bilmiyordum.
Şimdi... Gecikmiş ve geç kalmış bir zamanda bilmekse can yakıyor. Külleri boşluğa savuruyor. Yine ordan oraya savrulurken yağmur yağacak belki..., toprağa düşeceğim damlalardan biriyle. O güzelim çayırda açmaya çabalayan, sen çiçeğin özüne yürüyeceğim bir gün...



edit post

0 Yorum Yapılmış Oysa Senin İçin İçin

Yorum Gönder

© Minima Template Adapted by Petit Prince For Fountain Pen Blog